Kategori arşivi: Pazarlama

Çözümden Önce, Soruna Odaklan!

Hem iş hayatında hem de özel hayatımızda bir çok problemle karşılaşır, bu sorunlara çözümler ararız. Bu sorunları nasıl çözeceğimizden önce, bu sorunun gerçekte ne olduğunu tespit etmenin, çözüm arayışından çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Eğer sorun doğru tespit edilmezse, çözüm için harcanan enerjide boşa gidecek çünkü…

Peki sorunun doğru tespit edilebilmesi için ne yapmak lazım? Sorunun ne olduğunu nasıl anlarım Çözümden önce gelin bu konuya değinelim. Sorunların doğru tespit edilebilmesi için 2 çok önemli özelliğe sahip olmamız gerektiğine inanıyorum;

  1. Sorunu analitik bir yaklaşımla çözümlemek
  2. Sorunun tespitinde ön yargılardan sıyrılmak.

Ben bugün sorunların tespitinde ön yargılarda sıyrılmanın öneminden, “Survivorship Bias” yani “Hayatta Kalma Önyargısı” nın ne olduğundan bahseceğim. Zira bu, iş dünyasından akademik dünyaya bir çok alanda doğru karar vermenin, farklı bakış açısı ile sorunu çözmenin anahtarı olabilir.

Hayatta Kalma Önyargısı” nedir?

Hayatta kalma önyargısı veya Hayatta kalma yanılgısı, hayatta kalmış örneklere dayanarak hatalı sonuçlara ulaşmamıza neden olan, hatalı bir düşünme biçimidir. Hayatta kalma önyargısı, bizim sadece görünen örneklere dayanarak bir sonuca ya da genellemeye ulaşmamız şeklinde bir çıkarım hatasıdır. Bu durumda biz sadece belirli bir süreçten geçmiş, benzerlerini eleyerek “hayatta kalmış” ve bu yüzden görünür olan örneklere dayanarak sonuca ulaşma hatasına düşeriz. Eğer herhangi bir olay, olgu veya süreç hakkında sağlam sonuçlara ulaşmayı istiyorsak, o süreçten geçememiş diğer örneklerin varlığını da değerlendirmemiz gerekiyor.

Örneğin; başarılı bir yönetici nasıl olur, bunu öğrenmek istiyorsak, sadece başarılı olan yöneticilere ait hikayeleri dinlemek, bizi yanlış bir yargıya götürebilir. Zira bu halde başarısızlığa giden sebepleri tamamen göz ardı etmemiz, bunları hiç bilmiyor olmamıza sebep olur. Doğrusu, başarılı örnekler kadar, başarısız örnekleri de araştırmaktır.

Şimdi konuyu daha iyi anlayabilmemiz için bazı örnekleri beraberce inceleyelim;

Hayatta Kalma Yanılgısı Örnekleri

Yatırım ve Finans Dünyasından Bir Örnek

Bir sabah işinize gitmek için evden çıkarken, apartmandaki posta kutunuzda size özel yazılmış bir kart buluyorsunuz. Kartta, borsadaki A firmasının hisse senedi değerinin bir sonraki gün yükseleceği yazıyor. Ciddiye almıyorsunuz, geleceği bilecek halleri yok! Ancak ertesi gün meraktan bakıyorsunuz. Gerçekten de bahsettikleri hisse senedinin değeri yükselmiş. Tabii ki bu çok bir şey ifade etmiyor. Şanslı bir tahmin olmalı, o kadar…

Bir hafta sonra benzer bir kart daha gelmiş, bakıyorsunuz bunda da B firmasının hisse senedi değerinin bir sonraki gün azalacağı yazıyor. Ertesi gün kontrol ediyorsunuz, yine doğru! Fiyat, bahsettikleri gibi azalmış.

Bir hafta daha geçiyor ve başka bir kart sizi posta kutunuzda bekliyor. Bu sefer merakla açıp bakıyorsunuz ve C firmasıyla ilgili benzer bir kart var ve ertesi gün bu kartın da bir gün sonra ne olacağını tam olarak bildiğini görüyorsunuz.

Aklınız karışıyor, afallıyorsunuz. Ne olup bittiğini çözemiyorsunuz.

Birkaç gün sonra yine posta kutunuzda şöyle bir kart beliriyor:  “Daha önceki fiyat analizi tahminlerimizin ne kadar isabetli olduğunu gördünüz. Eğer yatırım danışmanınız olmanız için kurumumuzla iletişime geçmek isterseniz lütfen şu telefon numarasını arayın.”

Ne yaparsınız? Arar mısınız?

Peki ya bunun varsayımsal bir örnek olmadığını, ABD’de 30’lu ve 40’lı yıllarda cidden yaşanmış bir durum olduğunu söylesek?

Gizemi aralayalım: İlk mektuplar, 10.000 kişiye gönderildi. İlk gönderilen binlerce kartın yarısının üzerinde A firmasının hisse senedi değerlerinin artacağı, diğer yarısında ise azalacağı yazıyordu. Sonuçta, haliyle, 5.000 kişiye gönderilen “tahmin” doğru çıktı. Bu 5.000 kişinin 2.500’üne B firmasının değerinin artacağı, diğer yarısına ise azalacağı yazıldı. Haliyle, yine, 2.500 kişininki doğru çıktı. Üçüncü tur sonunda da aynı işlem tekrar edildiğinde, toplamda tam 1.250 kişiye, üç tahminin üçü de tutan kart gönderilmiş oldu. Kendilerine daha sonra telefon numarası içeren bir kart daha atılan bu 1.250 kişilik grubun çoğu, yazılan numarayı anlaşma için aradı. Eğer yeni tahmini duymak istiyorlarsa, kendilerine yüklü miktarda para vermeleri gerekecekti; ama sonuçta kat kat fazlasını kazanacaklardı. Çünkü en nihayetinde bu büyük “deha” ile çalışıp, zengin olmamak mümkün müydü? Halbuki “deha”, sadece istatistiği ve yeterince büyük bir kitleyi kullanarak, sahte bir bilgelik illüzyonu yaratıyordu.

Bu gibi durumlarda sezgisel ve açıkça yanlış düşüncemize yol açan şey, psikolojide bir mantıksal yanılgı (veya mantık safsatası) türü olarak ele alınan Hayatta Kalma Yanılgısı‘dır (İng: “Survivorship Bias”).

Bu üç turda elenen 8.750 kişiyi değerlendirmeye almadan, sadece azınlık gruptaki 1.250 kişinin deneyimlerini değerlendirmeye aldığımız için, yanlış çıkarımlarda bulunuyoruz.

1. Dünya Savaşında Miğferler ve Kafa Yaralanmaları

1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz ordusu Brodie miğferi denilen çelik miğfer türünü askerlerine dağıttı. Amaç, elbette ki askerlerin kafalarına gelecek mermi, şarapnel vb. zarar verici maddelerden onları korumaktı. Daha sonra ABD ordusunda da bu miğfer askerlere dağıtıldı.

Ancak beklenmedik bir durum ortaya çıktı: Askerler, kendilerini kafa yaralanmalarından koruması için dizayn edilen bu miğferi kullanmaya başladıktan sonra, hastanelere kafa yaralanmaları ile gelen asker sayısında patlama oldu! Miğferin dizaynıyla uğraşanlar, yeni tasarımlar üzerinde çalışmaya başlamışken, bir istatistikçi gizemi çözdü: Daha önceden kafa yaralanması ile hastaneye gelen bu kadar çok asker yoktu, çünkü kafasından şiddetli darbe alan birçok asker hastaneye gidemeden hemen ölüyordu. Miğfer kullanmaya başladıktan sonra kafa travması, kanama, ezilme vb. yaralanmalar nedeniyle hastaneye giden asker sayısı da doğal olarak artmıştı.

Yani, miğfer kullanımının artması ile hastaneye kafa yaralanması ile gelen asker sayısının artması ilişkilidir, ancak bu ilişki bizim sezgisel (ve yanlış) düşündüğümüz gibi bir neden-sonuç ilişkisi değildir. Miğfer sayesinde askerler mezar yerine daha çok hastaneye gitmeye başlamıştır.

Biz, kafasına şiddetli darbe almış askerlerden sadece hayatta kalanları görüp, onlara dayanarak bir sonuca ulaşmaya çalıştığımız için hatalı çıkarımda bulunuyoruz.

Oysa başarısız olan örnekleri göremediğinizde, başarılı olanla olmayan arasındaki farkı da göremezsiniz. Sadece başarılı olan örneklerden yola çıkarak genelleme yapılamaz.

2. Dünya Savaşında Savaş Uçakları ve Mermi Delikleri

Bu sefer 2. Dünya Savaşı’ndayız. Müttefikler, birçok savaş uçağının düşman hatlarındayken vurularak düşmesinin önüne geçmek için bir çözüm düşündüler: Bu hatlardan vurularak gelen uçakların üzerindeki mermi izlerinin konumlarını araştıracak, uçakların en çok nerelerden vurulduklarını tespit edecekler ve buralar ekstra bir zırhla kaplanacaktı. Mantıklı, değil mi? Uçaklardaki mermi izlerinin konumlarını incelediler. En çok mermi izinin kanatlarda, kuyrukta ve tam gövdenin altında olduğunu gördüler ve buralara zırh yapmaya karar verdiler.

Ancak bir matematikçi olan Abraham Wald, inceledikleri uçaklarda en az mermi izinin motor yakınlarında olmasından yola çıkarak “aydınlandı” ve bu yanılgıdan zihnini kurtararak, gerçeği gördü: Motorlardan vurulan uçaklar zaten düşmüştü, yani geri dönememişlerdi, geri dönen uçaklardaki mermi izleri, uçakların düşmesine neden olmayan yerlerdeki, göreli olarak zararsız konumlardı. Zırhı en çok mermi izi olan yerlere değil, en az iz olan yerlere yapmaları lazımdı!

Bu çalışma, o zamanlar yeni ortaya çıkan yöneylem araştırması alanında ufuk açan bir çalışmaya konu olmuş ve çalışmanın kuramsal temellerini de içeren teknik rapor 1980’de erişime açılmıştır. *

Basit bir gözleme dayanarak yüzlerce askerin hayatını kurtaran Abraham Wald gibi, kendinizi hayal kırıklığından kurtarmak ve işinizin başarısız olmasını önlemek için yapmanız gereken tek şey “Survivorship Bias”ın önüne geçmek. Hayatta kalanları geride bırakan herhangi bir olaydan sonra, hayatta kalanlar genellikle yok edilir veya yok olur. Zira başarısızlık görünmez olursa, doğal olarak başarıya odaklanırız. Bu mantıksal hata modern toplumda oldukça gündemde ve hala popülerliğini de korumakta.

Bu tür bir düşüncenin bize unutturduğu şey, iş yapmayan tonlarca benzer iş modelinin olduğu ve hâlihazırda bulunan modelleri düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışmak yerine artık piyasada olmamalarının nedenlerin ne olduğunu düşünmemizde yatıyor.

Bu yüzden Wald’ın Donanma’ya sunduğu şeyleri tekrar gözden geçirirsek, hayati derecede hasarlı uçağın eve geri dönmediğini ve sadece kurtulanlara baktıklarını düşünmek gerekir.

Savaşın akışını değiştiren matematiğin gücünü kullanan Wald’ın cevabına ulaşabilmek için bazen “iyi bildiklerimizi” unutmamız gerekir. Visa kart sisteminin kurucusu Dee Ward Hock’un da dediği gibi. “Sorun yeni ve inovatif bir şey öğrenmek değil, asıl sorun eski bildiklerimizi unutabilmek”, eski kavram bagajlarımızdan ve yüklerimizden kurtulabilmek.

Alıntı Yaptığım Kaynaklar

F. Birinci. “Hayatta Kalma Yanılgısı: Göremediklerimiz, Bize Neler Anlatıyor?.” Edited by Fatih Birinci. Evrim Ağacı, 21 May. 2021, https://evrimagaci.org/s/10507.

F. Çınar. “Bir matematikçinin savaşı: Abraham Wald, hiç atış yapmadan II. Dünya Savaşı’nın kazanılmasına nasıl yardımcı oldu?” https://medium.com/@fatma_cinar_ftm/bir-matematikçi-savaşı-abraham-wald-ii-120cc5951733

 

ZMOT NEDİR ? – 2

ZMOT NEDİR ? (2.Bölüm)

Birinci yazımda MOT kavramını, bu kavram içinde FMOT’un yerini ve FMOT’un 2004 den 2011’e nasıl evrilerek ZMOT’a dönüştüğünü anlatmıştım.

Şimdide ZMOT Handbook’da yer alan belli başlı araştırma sonuçlarını paylaşarak, ZMOT’un tüketici üzerindeki etkilerini göstermek istiyorum.

ZMOT’un günümüzde ne derece etkili olduğunu anlamak adına önce birkaç ilginç istatistik paylaşayım : Okumaya devam et